Ana içeriğe atla

Yeni Dünyaya İçin Atılam İlk Adımlara

Kalabalıkların içinde mutlu olduğumuzu düşündren neydi bize? Yalnızlık hissinin zamansal olarak yok olması mı? Yoksa unutkanlığa olan açlığımızı tetikleyen her hangi bir etken mi? 

Sevginin her şeyi unutturduğu, aynı zamanda unuttuğumuz bir çok şeyi tekrar gün yüzüne çıkardığı gerçeğini kim yoksayabilirdi?

Aslında ihtiyacımız olan kalabalıklar değil. Bizi, içinde yaşadığımız koca yalnızlıktan çıkaracak şey tek bir insan. Doğru insan betimlemesinin hayattaki karşılığı ne yazık ki terimlerin açıklamaları kadar kolay yer bulmuyor hayatımızda. 

Hissedebildiğimiz, varlığından sadece bedensel değil de mental olarak da huzur bulabildiğimiz, düşüncenin başka bir bedene su gibi aktığı ve okyanusa karışır gibi karıştığı, anlayışın, hoşgörünün ve saygının bir insan formunda yer bulmasıyla yalnızlığımızdan kurtuluyoruz. 

Devam eden günlerin ardından alelade bir güne uyanıyorum. En azından sabahın göz bebeklerimi boğduğu karanlık bir maviye uyandığımı düşünüyorum. Günümün, hatta bundan sonraki hayatımın tamamen değişeceğini nerden bilebilirdim ki.. Yataktan sürtünme kuvvetiyle kalkıp kapı kollarında hayat bulan parmak boğumlarıma işlevsellik kazandırıyorum. Mutfak camlarına daha dokunmamış olan gün ışığının yokluğu - uyku sersemliğinden olsa gerek - biraz karamsarlığa sürüklese de toparlanmak için kendimce adım atıyorum. Kettle'a koyduğum suyun kaynama noktasına gelmesini beklerken günün geri kalanını düşünüyorum. 

İnsanoğlu doğduğu günden itibaren aynı arayışın içinde. Bu arayışın hem ruhuna hem bedenine hem de düşüncelerine karşılık gelmesi olasılığı ne yazık ki bir öküzle karşılaşma olasılığından çok daha düşük. Yanlış olmasın öküz her iki ihtimal için de kullanıldı bu paragrafta.

Hiçbir şeyden habersiz başladığım güne, iş saatimin yaklaşmasıyla tatlı bir heycan geliyor. Kağıt filtremin içinden kum saati edasıyla süzülen kahvemi alıyor ve bilmeden de olsa onun için hazırlanmaya başlıyorum. 

Kim bilir kimler için hazırlandık bu hayatta. Ev topuzu gibi zamansız gelen güzellik, her zaman olduğu gibi planlı yapıldığında tutmuyor olacak ki her şey bütün dağınıklığıyla varlığını kabul ettiriyor. 

Öğrenme kısmının bu kadar verimli geçmesinden demeyi ne kadar istesem de hastanın doktoruna duyduğu sempati gibi ansızın gelen bir duyguyla bir şeyler değişmeye başlıyor. Fark ediyorum. İki dudağın arasından dökülen bilgiler bir kenara, kafamı çevirdiğim her yakınlıkta sevginin gözle buluştuğunu görüyor ve kalbim birer birer arttırıyordu bahisleri. 

Şans oyunu mu bu kardeşim dediğinizi duyar gibiyim. Ben de olsam öyle düşünürdüm. Ama Demirörenin ellerine bırakılamayacak kadar saf bir sevginin, yıllar sonra yaşam suyunu içmesi gibiydi. 

Dar bir koridoru tamamlıyormuş hissiyatı vardı içimde. Bir adım atmalıydım ve huzura açılan bu kapıyı uzaklardan geldiğim için hakederek açmalıydım. En azından kendi açımdan öyle olduğuna emindim. Çimlerine bastığım bu zemin artık ayak parmaklarımı bir yaz yağmuru gibi ıslatıyor ve bedenime işleyen temiz havayı bütün hücrelerinde hissediyordu. Artık baktığım, gözümün aradığı şey ufuk çizgisi değil, mutluluğun gökyüzünden bulunduğum yere yansımasıydı. 

Uzun ve bilinmez bir vadi gibiydi benim için. Yeni bir yere adapte olma iç güdüsüyle sarıldığım sıcaklık, artık sadece bedenimde değil ruhumda da işlevsellik kazanıyordu. Bir şeyleri başarmışlığın yanında artık adımlarımı atabileceğim sağlam bir dünya bulmanın heycanı vardı.

Tek gecelik gidilen kamp alanının, artık yaşam yeri olarak satın alınmasıydı bu. Evrak işleri ne kadar yorsa da sonunda sahip olunan şey için değerdi her şey. Hayat kurulumu yaparken elinin kolunun kesilmesi can yaksa da vazgeçilemeyecek güzellikte bir şeyin hayatında yer etmesi için gerekliydi bütün olanlar. Biraz yanılsama, biraz emin olamama durumu çok çabuk tolere edilirken yeni dünyaya, yeni başlangıçlara olan bağlılık ve bunun getirdiği sevgi, her şeyi yeni doğan bebek kadar güzel ve saf bir hale getiriyordu.

Sabah uyandığım o maviliğin getirisi, birlikteliğin kelime anlamından çok daha fazlasıydı.

Bütün huzurunla;

Hoşgeldin sabah uykum.





to be continued.. 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülerken Gözleriniz Kısılmasın

Bazen düşünüyorum da en büyük yanlışı ben yapmışım sanırım. Uçsuz bucaksız bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyorum kendimi.Yolunu bulamayanlarla aynı havayı soluyorum sanki o ormanda.Her şey birbirine benziyor.Birkaç adımda bir duruyorum.Etrafıma bakıyorum.Kendi çevremde dönüyorum.Tanıdık bir yüz , bir ses arıyorum.Bulamayınca kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini anlıyorum.Buraya kadar nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyorum.Her şey kesik kesik.. Zaman kavramını yitirmiş gibi ne öncesini ne de şimdiyi hatırlayabiliyorum.Korkuyorum.Kandırılıyorum belki de.İnanmam gerektiğini düşündüğüm doğrularım var.Yanlışlanabilir olsalar da bunu yapıcak kimse yok.Yalnız demeye de dilim varmıyor.Öyle de değil aslında.Bulunduğum ortamın, durumun getirilerine maruz kalıyorum.Çaresizim.Elimden gelen şeyleri uygulamaya kalktığımda boşluğa düşüyorum.İster istemez kendimi suçluyorum.Çıkış yolları hep bir şeyler kaybettirir karşılığında.Buna hazırmıyım bilmiyorum. Her başlangıcım bu sefer farklı olaca

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, kıymet bilmekten falan. Sen

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan akıllandığını