Hayatın bunca kaosuna terk edilmiş olmayı tabi ki dilemezdim ama hiçbir şey düşündüğüm ve istediğim gibi gitmedi. Öyle ki gitmeyecek de.
Paranın ve işin, sevgiye tercih edildiği bir hayatın içinde nefes alıyor olmak canımı ne kadar yakıyor bilemezsiniz.
Yokların içinden var etmeye çalıştığım bunca hayat planı, yerini bulamayan kocaman bir sevgi ve başkalarının değer yargıları arasına sıkıştırılmış değer sorunsalı. Nedendir bilinmez başkalarının düşünceleri arasında kaybolmaya can atan insanoğlu, bu düşünceler çerçevesinde hayatını idame ettirmeyi öğreniyor ama kendi kararlarını verebilmeyi ve verdiği kararlarla mutlu olmayı beceremiyor.
İnsanoğlunun insiyatifine bırakılan bu hayatlar ne yazık ki yaşam telaşı içerisinde bölünmeye uğruyor. İş, aile, para, birliktelikler, akadaşlıklar... İstiyoruz ki hayatımız parçalansın ama bütün parçalar bizde kalsın. Peki sonra? Bir araya getirilemediği zamanda elinizde avucunuzda kalan şeyler sadece birbirinden kopmuş parçalar oluyor. Sonra canınız isteyince, aklınız başınıza gelince birleştirilmesi gereken bazı parçaları elinizde tutamadığınız için artık eksik kalmaya mahkum oluyor bütün diye saydığınız hayatlarınız.
Şimdi siz söyleyin, paranın ve işin daha baskın olduğu bir bedende birlikteliğiniz ne kadar sağlıklı bir zemine oturabilir ki?
Yalnız kalmamak adına öne sürdüğünüz sevgi sözcüğü, eylemsel olarak yer bulamadığında havada kalıyor. Havada kalana ne olur biliyorsunuz. Ya bilmediğin bir rüzgara kapılır gidersin ya da üzerine yağan yağmur damlalarının ağırlığıyla yere düşersiniz. Bunca kaosun arasında havada elinizi tutan birinin olmadığını düşündüğünüzde kaybolmuş hissetmeniz oldukça normal.
Yarım kalmışlığın, kaybolmuşluğun, aidiyetsizliğin hayatınıza yansıması kaostan farksız oluyor. Tutunmaya çalıştığınız dalın kırılma sesini duyduğunuzda hissettiğiniz çaresizliği tarif edebilecek herhangi bir şey yok ne yazık ki. Artık kırık bir dal, sert ve zamansız düşmenin sonucu oluşan yaralarınız ve haricinde çaresizliğin getirmiş olduğu yoksunluk hissiyle baş etmek ve elinizde kalan kırık dalı dayanağınız bilerek yola devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu kısımdan sonra artık düşündüğünüz şey güvenebilecek bir dal bulup bulamayacağınız ya da herhangi bir dala bir daha güvenemeyecek olmanın huzursuzluğunu yaşıyorsunuz.
Uzun süredir verdiğim savaşı kaybetmenin üzüntüsü ve hazımsızlığı içerisindeyim. Herhangi bir savaşta kazananın önemli olmadığını, her iki tarafın da fazlaca kayıplar verdiğini düşünüyorum. Ama bu savaşın bi kazananı ve kaybedeni vardı. Açık ara mağlubiyetimi para, iş ve aile kavramlarına karşı almıştım. Kocaman bir kaybeden ve tercihleri sonucu bir kazanan vardı artık. Savaş sırasında kurulan cümleler, yapılan hamleler, savaşın insanı yıkacak kadar uzun sürmesi kabul edilebilir detaylar değildi. Ancak kabul etmem demeyin, iyiliğin kazanacağını düşünüp hamlelerini ona göre yapanlar ve en önemlisi umudunu bu savaşın barışsal sonucuna bağlayanlar çoktan her şeyi kabul etmişti. Bunca kabule rağmen en kötüsü de kendi savaşınız olmamasına rağmen başkasına adına verdiğiniz bu savaşta yalnız bırakılmanız.
Savaş baltalarınızı gizlediğiniz bunca zaman keşke dürüst ve ne istediğinizi biliyor olsaydınız da savaşın faturası kendi savaşı bile olmayan birine kesilmeseydi.
Öyle ki insanlar asla yanıltmaz. İş, para ve aile kavralarınızın içini doldurmadığınız sürece elinizde sözcüklerden başka hiçbir şey kalmıyor. Yolun yarısında bırakılan elin, bu içi doldurulmayan sözcükler yüzünden bırakıldığını düşününce her şeyden vazgeçesiniz geliyor ancak yine de yapılan haksızlığı, hür iradeyle verilen kararları hazmedemiyorsunuz.
Bunca zaman kendi kendime büyüttüğüm inancıma sağlık.
Umutlarıma ve inancıma kanat takmıştım, çalılara takıldım.
Her yerim kan.
Kanatlarım da yok artık.
Yorumlar
Yorum Gönder
Ellerinizden öper :)