Ana içeriğe atla

Çalılara Takılan Hayatlar

Hayatın bunca kaosuna terk edilmiş olmayı tabi ki dilemezdim ama hiçbir şey düşündüğüm ve istediğim gibi gitmedi. Öyle ki gitmeyecek de. 

Paranın ve işin, sevgiye tercih edildiği bir hayatın içinde nefes alıyor olmak canımı ne kadar yakıyor bilemezsiniz.

Yokların içinden var etmeye çalıştığım bunca hayat planı, yerini bulamayan kocaman bir sevgi ve başkalarının değer yargıları arasına sıkıştırılmış değer sorunsalı. Nedendir bilinmez başkalarının düşünceleri arasında kaybolmaya can atan insanoğlu, bu düşünceler çerçevesinde hayatını idame ettirmeyi öğreniyor ama kendi kararlarını verebilmeyi ve verdiği kararlarla mutlu olmayı beceremiyor. 

İnsanoğlunun insiyatifine bırakılan bu hayatlar ne yazık ki yaşam telaşı içerisinde bölünmeye uğruyor. İş, aile, para, birliktelikler, akadaşlıklar... İstiyoruz ki hayatımız parçalansın ama bütün parçalar bizde kalsın. Peki sonra? Bir araya getirilemediği zamanda elinizde avucunuzda kalan şeyler sadece birbirinden kopmuş parçalar oluyor. Sonra canınız isteyince, aklınız başınıza gelince birleştirilmesi gereken bazı parçaları elinizde tutamadığınız için artık eksik kalmaya mahkum oluyor bütün diye saydığınız hayatlarınız.

Şimdi siz söyleyin, paranın ve işin daha baskın olduğu bir bedende birlikteliğiniz ne kadar sağlıklı bir zemine oturabilir ki? 

Yalnız kalmamak adına öne sürdüğünüz sevgi sözcüğü, eylemsel olarak yer bulamadığında havada kalıyor. Havada kalana ne olur biliyorsunuz. Ya bilmediğin bir rüzgara kapılır gidersin ya da üzerine yağan yağmur damlalarının ağırlığıyla yere düşersiniz. Bunca kaosun arasında havada elinizi tutan birinin olmadığını düşündüğünüzde kaybolmuş hissetmeniz oldukça normal. 

Yarım kalmışlığın, kaybolmuşluğun, aidiyetsizliğin hayatınıza yansıması kaostan farksız oluyor. Tutunmaya çalıştığınız dalın kırılma sesini duyduğunuzda hissettiğiniz çaresizliği tarif edebilecek herhangi bir şey yok ne yazık ki. Artık kırık bir dal, sert ve zamansız düşmenin sonucu oluşan yaralarınız ve haricinde çaresizliğin getirmiş olduğu yoksunluk hissiyle baş etmek ve elinizde kalan kırık dalı dayanağınız bilerek yola devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu kısımdan sonra artık düşündüğünüz şey güvenebilecek bir dal bulup bulamayacağınız ya da herhangi bir dala bir daha güvenemeyecek olmanın huzursuzluğunu yaşıyorsunuz. 

Uzun süredir verdiğim savaşı kaybetmenin üzüntüsü ve hazımsızlığı içerisindeyim. Herhangi bir savaşta kazananın önemli olmadığını, her iki tarafın da fazlaca kayıplar verdiğini düşünüyorum. Ama bu savaşın bi kazananı ve kaybedeni vardı. Açık ara mağlubiyetimi para, iş ve aile kavramlarına karşı almıştım. Kocaman bir kaybeden ve tercihleri sonucu bir kazanan vardı artık. Savaş sırasında kurulan cümleler, yapılan hamleler, savaşın insanı yıkacak kadar uzun sürmesi kabul edilebilir detaylar değildi. Ancak kabul etmem demeyin, iyiliğin kazanacağını düşünüp hamlelerini ona göre yapanlar ve en önemlisi umudunu bu savaşın barışsal sonucuna bağlayanlar çoktan her şeyi kabul etmişti. Bunca kabule rağmen en kötüsü de kendi savaşınız olmamasına rağmen başkasına adına verdiğiniz bu savaşta yalnız bırakılmanız. 

Savaş baltalarınızı gizlediğiniz bunca zaman keşke dürüst ve ne istediğinizi biliyor olsaydınız da savaşın faturası kendi savaşı bile olmayan birine kesilmeseydi. 

Öyle ki insanlar asla yanıltmaz. İş, para ve aile kavralarınızın içini doldurmadığınız sürece elinizde sözcüklerden başka hiçbir şey kalmıyor. Yolun yarısında bırakılan elin, bu içi doldurulmayan sözcükler yüzünden bırakıldığını düşününce her şeyden vazgeçesiniz geliyor ancak yine de yapılan haksızlığı, hür iradeyle verilen kararları hazmedemiyorsunuz.


Bunca zaman kendi kendime büyüttüğüm inancıma sağlık.


Umutlarıma ve inancıma kanat takmıştım, çalılara takıldım.

Her yerim kan.

Kanatlarım da yok artık.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gülerken Gözleriniz Kısılmasın

Bazen düşünüyorum da en büyük yanlışı ben yapmışım sanırım. Uçsuz bucaksız bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyorum kendimi.Yolunu bulamayanlarla aynı havayı soluyorum sanki o ormanda.Her şey birbirine benziyor.Birkaç adımda bir duruyorum.Etrafıma bakıyorum.Kendi çevremde dönüyorum.Tanıdık bir yüz , bir ses arıyorum.Bulamayınca kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini anlıyorum.Buraya kadar nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyorum.Her şey kesik kesik.. Zaman kavramını yitirmiş gibi ne öncesini ne de şimdiyi hatırlayabiliyorum.Korkuyorum.Kandırılıyorum belki de.İnanmam gerektiğini düşündüğüm doğrularım var.Yanlışlanabilir olsalar da bunu yapıcak kimse yok.Yalnız demeye de dilim varmıyor.Öyle de değil aslında.Bulunduğum ortamın, durumun getirilerine maruz kalıyorum.Çaresizim.Elimden gelen şeyleri uygulamaya kalktığımda boşluğa düşüyorum.İster istemez kendimi suçluyorum.Çıkış yolları hep bir şeyler kaybettirir karşılığında.Buna hazırmıyım bilmiyorum. Her başlangıcım bu sefer farklı olaca

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, kıymet bilmekten falan. Sen

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan akıllandığını