Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Pusulasız Dolaşamam Ben Zamanda, Kaybolurum

Zamanla her şey değişiyormuş. Sadece mevsimler değilmiş değişen yine yanıldım. En çok insanları tanıyamıyormuşuz. En çok onlar yabancılaşıyormuş. Aksini umut etmiştim hep. Böyle olmamalıydı, ama engel olamadım. Bir anda uzaklaşmasını kabullenemiyorum. O kadar uzun zamandır yabancıyım ki, artık ne konuşabiliyoruz ne de bir şey paylaşabiliyoruz. Evin bir köşesinde öylece duran, önceden hevesle sevilen daha sonra kolayca unutulan bir eşya gibi hissettiriyor bu durum. Duygu değişimleri, gerginlikler, tartışmalar, yaşanılan onca şey... Her şey o kadar çabuk oldu ki, yaz yağmuru gibiydi. Ara ara kendini gösterdi, sersemletti ve yerini bir zaman sonra üşüten bir kış yağmuruna, soğuk esen rüzgara bıraktı. Bunun sebebi yapılan hatalarsa da telafisi bu kadar zor olmamalıydı. Belki de imkansız. Söylenen cümleler, unutulmayan, asla unutulmayacak olan onca söz, günün belli saat dilimlerinde sürekli kulaklarımda yankılanıyor. Vicdanımın azapla mücadelesine terk edilmiş hislerle baş etmek o kadar z

Kahveniz mi bitti bayım?

Salaş bir hırkanın getirisiydi sanki hüzün. Kendiliğinden gelmiş, hatta hep var olan. Oysa sonbahar yapraklarının arasında arardım ben hüznü. Kurumaya yüz tutması anılardı benim için. Mecburiyetten eskiyen ama asla kaybolmayan, var olan algıların içinde kendine bir şekilde yer bulan ama görünürde olmayan...  Çıplak ayakla yürüyormuş gibi hissediyorum yaşarken. Öylesine her şeyi hissediyorum ki, kirleniyorum sanki. Her adımımda biraz daha gerçeklik duygusu yerleşiyor içime. Oysa istediğim şey bu değildi. Sessiz sakin bir gölün iskelesinden ayaklarımın suya değişini izlemek istiyordum. Bekledim de. Belki o zamanlar gelir dedim ama olmadı.  Zamanın içinde daha da kaybolmuş hissettim kendimi. Hiçbir şey olmuyordu, olmasını istediğim şeylerin de oluru yoktu.  Bilir misiniz saçınızın arasından geçen rüzgarın yoksunluğunu? Kaybettiğiniz şeylerin arkasından bakamadığınız anlarda iç sesinizle kavga ettiğiniz oldu mu hiç ? Tekrarı yoktu bu kavgaların belki ama yorgunluğu vardı. Kaybetmek

Zaman Sen Gibi

Bazen öyle bir an oluyor ki, ne ben ne istediğimi biliyorum ne de onlar... Çoğu kez bir çıkmazın içinde buluyorum kendimi. Çoğu zaman aşık olmaya beş kala. Ama en çok da duygularımı bastırmaya çalışırken buluyorum. Hayır diyorum bu sefer o sefer değil. Bu adamdan 2 yıl önce vazgeçmiş olman gerekiyordu, şimdi vazgeçemezsin onca çabandan. Sonra dönüp bakıyorum ki aynı yerdeyim. Aslında ilk günkü gibi heycanım varmış hala. Hala içim titriyormuş adını duydukça. Sarılınca geçiyormuş her şey. Onun dışındaki her şey bulanıklaşıyormuş. Bunların hepsi olurken imkansızlık geçmiyormuş hiç. Bir şeyler hep imkansız kalıyormuş. Zamanmış tek geçen şey. Ne ilaca ne de zamana ihtiyacım vardı oysaki. Kalbimin atmasına sebep olan adamdı tek ihtiyacım. Nefes almama sebep bir o adamdı.   Ne acıdır ki olmaz. Neye ihtiyacın varsa o olmaz. O yüzden şimdi kırmızı papuçlarımı giyip çıkmak istiyorum evden. Alışabileceğim, yokluğuyla savaşabileceğim bir yerde olmaya ihtiyacım. Kaybedemem. Bu sefer olmaz.

Çarşamba Sabahı 2

Travis'le başladığım güne Patsy Cline'le devam ettim. Müziğin sesini biraz daha açtım. Başka hiçbir şey duymak istemiyordum. Bütün sesler fazla geliyordu. Dün gece yeterince şey duymuştum zaten. Düşünülmeden sarf edilen cümleler, yersiz konuşmalar, bağırışlar, suçlamalar, anlamsızca yapılan yakıştırmalar ve daha fazlası. Sakin başlamalıydım güne. Gece yatmadan önce bunu planlamıştım çünkü. Sakin olucaktım. Pazar sabahına uyanıyormuş gibi, sabah uzun bir tatile çıkıcakmış gibi uyanmalıydım. Ama olmadı. Gözümü açmamıştım ama uyanmıştım. İşte tam o sırada geceden kalma haliyle onu düşündüğümü farkettim. Böyle olmamalıydı. Ufak bir telaşa kapıldım. Ne yani bundan sonra her sabah bu şekilde mi uyanıcaktım ? Buna izin veremezdim. Aklımdan zorum varmış gibi kendi kendime tekrar düşünmeye daldım. O kadar dalmışım ki kapı sesini bir kaç çalışından sonra fark ettim. " açmasam mı çalar çalar gider " diye düşünsem de durmadı o kapı zili. Kolları ve paçaları uzun gelen pijama

Sevmek En Zor Kelime

Sevilmekten Korktum.  Karanlıktan Yalnız kalmaktan Boş odalardan Kalem değmemiş kağıtlardan Hiç okunmamış kitaplardan Kurulmamış cümlelerden Kimsenin dudaklarına değmemiş kelimelerden Söylenen yalanlardan Rüzgarlardan Umutsuzca dökülen yapraklardan Işıktan Uyanmaktan Gelecekten Zamanın belirsizliğinden Bilinmezlikten Yüksek seslerden Duyulmayan seslerden Unutulmaktan Duygusuzluktan Hiçlikten Şarkıların körlüğünden Duyamamaktan Dudaklarımın titremesinden Kalbimin hızla atmasından Gidemediğim yerlerden Düşünmekten Yollardan Mesafelerden Mevsimlerden Hava değişimlerinden Parmak uçlarımın uyuşmasından Avuç içlerimin terlemesinden Sorulardan Cevaplardan Çizdiğim resimlerden Kokulardan Gözbebeklerimin dolmasından Bencillikten  Sevgiden Yaşanmış ya da yaşanamamış anlardan Korktum. Başka birini sevme ihtimalinden  Vazgeçmenden ve  Geriye kalan her şeyden Sonsuzluktan En çok da Sensizli

BULUT GİBİ

Fark ettiniz mi bilmiyorum bulutlar eskisi gibi değil. Neden buluta takıldığımı merak ettiyseniz, en çok bulutları severim küçüklüğümden beri. Yıldızlar, güneş, ay hep gider. Zamansal, mevsimsel ya da durumsal kısıtlamaları vardır. Bulutlar öyle değil oysaki. Hava nasıl olursa olsun, saat kaç olursa olsun hep oradalar. Gökyüzünde hiçbir şey yoksa bulutlar vardır. Evrendeki en özgür şeyler belki de. İstediği zaman kocaman gülümseyip çokça ağlayabilir. Hatta bazen o kadar zamansız ağlar ki, yaz günü güneş gider hüznüne dayanamayıp. Ağır gelir özgürlüğü, umursamazlığı. Tutamazsın elinden, sarılamazsın. Diğer bir çok şeye göre çok daha şeffaftır. Daha tarafsız belki de.. Bulut olmak istemez miydiniz siz de? Ben çok isterdim. Hem çok yalnız, hem de çok kalabalıklar. Korkar mıydım yükseklikten diye düşünüyorum. Korkardım sanırım. İnsanlar yalnızlaşınca aşağı düşerler. Kalabalıklara aldanıp her şey normalmiş gibi davranırlar. Sabahı olan günün gecesini unuturlar. Soğuk bir yastığa başımızı