Fark ettiniz mi bilmiyorum bulutlar eskisi gibi değil. Neden buluta takıldığımı merak ettiyseniz, en çok bulutları severim küçüklüğümden beri. Yıldızlar, güneş, ay hep gider. Zamansal, mevsimsel ya da durumsal kısıtlamaları vardır. Bulutlar öyle değil oysaki. Hava nasıl olursa olsun, saat kaç olursa olsun hep oradalar. Gökyüzünde hiçbir şey yoksa bulutlar vardır. Evrendeki en özgür şeyler belki de. İstediği zaman kocaman gülümseyip çokça ağlayabilir. Hatta bazen o kadar zamansız ağlar ki, yaz günü güneş gider hüznüne dayanamayıp. Ağır gelir özgürlüğü, umursamazlığı. Tutamazsın elinden, sarılamazsın. Diğer bir çok şeye göre çok daha şeffaftır. Daha tarafsız belki de..
Bulut olmak istemez miydiniz siz de? Ben çok isterdim. Hem çok yalnız, hem de çok kalabalıklar. Korkar mıydım yükseklikten diye düşünüyorum. Korkardım sanırım. İnsanlar yalnızlaşınca aşağı düşerler. Kalabalıklara aldanıp her şey normalmiş gibi davranırlar. Sabahı olan günün gecesini unuturlar. Soğuk bir yastığa başımızı koyduğumuzda sahip olduğumuz tek şeyin kalbimiz olduğunu unuturuz. Hani şu sürekli kırılan kalbimiz. Kimi zaman başkaları tarafından kırılan, çoğu zaman kendimizin kırdığı kalbimiz. Yok mu bunun bir yolu? Bu kadar içimizdeyken, onca organla korunurken sanki gerçekten kırıyormuş gibi acıtmıyor mu sizin de canınızı?
Yazamadığım dönemlerde aciz hissediyorum kendimi. Sahip olduğum yegane şeyi kaybediyorum sanki. Bu gün yazamadığım için düne mi kızmalıyım, yoksa bu gün üzgün olduğum için düne mi küsmeliyim bilemiyorum.
Günden güne kayboluyorum. Duygularımı, mantığımı kaybediyorum. Daha tutarsız, daha ne istediğini bilmeyen bir insan haline geliyorum. Kendimden hiç korkmamıştım. Şimdi kendimden korkuyorum. Babamın bana söylediği her şeyi unutuyorum. Güçlü olmak zorundaydım, olmaya çalışırken yoruldum. Geçici bir şeymiş gibi gelse de değil.
Ne zaman anlar insan kendinden korktuğunu? Benim bir başlangıcım yok. Hep yarım kalmışları yaşadım bu yüzden. Yarı yolda bırakılmış insanların parmak uçlarından tuttum hep. Yarıda bırakılmış cümleleri tamamladım. Öncesi vardı da insanların sonraları hiç olmadı... Ben çok sonra gördüm.
Diğer yarısından kopamayan insanları sevdim bu yüzden. Kullanılmış cümlelerle, daha önce başkasına söylenmiş kelimelerle sevildim. Avuç içleri başkasında kalan insanların dokunmasına izin verdim. Dokundukça canım acıdı. Sadece kendi yaşanmışlıklarımla baş etmiyordum çünkü. Onlar da yaralarını kanattılar ellerimde. Onların göz yaşları da sızdı yastığıma. Fazla gelmeye başladı bir zaman sonra. Taşıyamadım. Kalbime ağır geldi hepsi. Önce yavaş yavaş yorulmaya başladım. Sonra küçük bir ürpertiyle başlayan durumlar yerini korkuya bıraktı. Korktukça daha fazla hırçınlaştım. Ne yaptıysam kendime yaptım. Başkasının kalbini kıramayacağımı bildiğim için kendi kalbimi kırdım. Siz kırdıkça ben toplamaya çalıştım. Korkularımla örttüm bütün duygularımı. Mutlu olduğumda bile korkarak sevindim. Üzülürken parmaklarımın arasından tekrar içime akıttım gözyaşlarımı..
Şimdilerde hiç anlayamıyorum kendimi.
Anlamak yerine korkuyorum.
Bulutların kaybolmaktan korktuğu gibi korkuyorum.
Bulut olmak istemez miydiniz siz de? Ben çok isterdim. Hem çok yalnız, hem de çok kalabalıklar. Korkar mıydım yükseklikten diye düşünüyorum. Korkardım sanırım. İnsanlar yalnızlaşınca aşağı düşerler. Kalabalıklara aldanıp her şey normalmiş gibi davranırlar. Sabahı olan günün gecesini unuturlar. Soğuk bir yastığa başımızı koyduğumuzda sahip olduğumuz tek şeyin kalbimiz olduğunu unuturuz. Hani şu sürekli kırılan kalbimiz. Kimi zaman başkaları tarafından kırılan, çoğu zaman kendimizin kırdığı kalbimiz. Yok mu bunun bir yolu? Bu kadar içimizdeyken, onca organla korunurken sanki gerçekten kırıyormuş gibi acıtmıyor mu sizin de canınızı?
Yazamadığım dönemlerde aciz hissediyorum kendimi. Sahip olduğum yegane şeyi kaybediyorum sanki. Bu gün yazamadığım için düne mi kızmalıyım, yoksa bu gün üzgün olduğum için düne mi küsmeliyim bilemiyorum.
Günden güne kayboluyorum. Duygularımı, mantığımı kaybediyorum. Daha tutarsız, daha ne istediğini bilmeyen bir insan haline geliyorum. Kendimden hiç korkmamıştım. Şimdi kendimden korkuyorum. Babamın bana söylediği her şeyi unutuyorum. Güçlü olmak zorundaydım, olmaya çalışırken yoruldum. Geçici bir şeymiş gibi gelse de değil.
Ne zaman anlar insan kendinden korktuğunu? Benim bir başlangıcım yok. Hep yarım kalmışları yaşadım bu yüzden. Yarı yolda bırakılmış insanların parmak uçlarından tuttum hep. Yarıda bırakılmış cümleleri tamamladım. Öncesi vardı da insanların sonraları hiç olmadı... Ben çok sonra gördüm.
Diğer yarısından kopamayan insanları sevdim bu yüzden. Kullanılmış cümlelerle, daha önce başkasına söylenmiş kelimelerle sevildim. Avuç içleri başkasında kalan insanların dokunmasına izin verdim. Dokundukça canım acıdı. Sadece kendi yaşanmışlıklarımla baş etmiyordum çünkü. Onlar da yaralarını kanattılar ellerimde. Onların göz yaşları da sızdı yastığıma. Fazla gelmeye başladı bir zaman sonra. Taşıyamadım. Kalbime ağır geldi hepsi. Önce yavaş yavaş yorulmaya başladım. Sonra küçük bir ürpertiyle başlayan durumlar yerini korkuya bıraktı. Korktukça daha fazla hırçınlaştım. Ne yaptıysam kendime yaptım. Başkasının kalbini kıramayacağımı bildiğim için kendi kalbimi kırdım. Siz kırdıkça ben toplamaya çalıştım. Korkularımla örttüm bütün duygularımı. Mutlu olduğumda bile korkarak sevindim. Üzülürken parmaklarımın arasından tekrar içime akıttım gözyaşlarımı..
Şimdilerde hiç anlayamıyorum kendimi.
Anlamak yerine korkuyorum.
Bulutların kaybolmaktan korktuğu gibi korkuyorum.
Ben en çok bulut olmayı istedim.
Olamadım.
Şimdi sadece izleyebiliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Ellerinizden öper :)