Ana içeriğe atla

Pusulasız Dolaşamam Ben Zamanda, Kaybolurum

Zamanla her şey değişiyormuş. Sadece mevsimler değilmiş değişen yine yanıldım. En çok insanları tanıyamıyormuşuz. En çok onlar yabancılaşıyormuş. Aksini umut etmiştim hep. Böyle olmamalıydı, ama engel olamadım.

Bir anda uzaklaşmasını kabullenemiyorum. O kadar uzun zamandır yabancıyım ki, artık ne konuşabiliyoruz ne de bir şey paylaşabiliyoruz. Evin bir köşesinde öylece duran, önceden hevesle sevilen daha sonra kolayca unutulan bir eşya gibi hissettiriyor bu durum. Duygu değişimleri, gerginlikler, tartışmalar, yaşanılan onca şey... Her şey o kadar çabuk oldu ki, yaz yağmuru gibiydi. Ara ara kendini gösterdi, sersemletti ve yerini bir zaman sonra üşüten bir kış yağmuruna, soğuk esen rüzgara bıraktı. Bunun sebebi yapılan hatalarsa da telafisi bu kadar zor olmamalıydı. Belki de imkansız. Söylenen cümleler, unutulmayan, asla unutulmayacak olan onca söz, günün belli saat dilimlerinde sürekli kulaklarımda yankılanıyor. Vicdanımın azapla mücadelesine terk edilmiş hislerle baş etmek o kadar zor ki... O da biliyordu bunun bu şekilde hissettireceğini. Her aklıma gelişinde kalbimin ne kadar acıyacağını, söylediği şeylerin her geçen gün kalbime bıçak gibi saplanacağını o da çok iyi biliyordu. " Bunun vicdan azabıyla yaşa bundan sonra " cümlesi lanetlenmiş gibi hissettirmişti. Öyle de oldu sanırım. İçimdeki sevgiden lanetlendim.

" Bir daha eski gibi olmayacak " derken tam olarak bu yabancılaşmayı kastediyordun sanırım. Korkmuştum. Ama kalbinin büyüklüğünden, vicdanından yana umudum vardı. Belki çok kızar ama geçer diye düşünmüştüm. Yine yanıldım. Geçmedi. Hala o günkü kadar korkuyorum. Günden güne daha da kaybediyorum sanki. Artık sarılmak yok, sıkılıp arabayla başıboş dolaşmak yok, beraber fotoğraf karelerinde yer almak yok. sabahlara kadar oturmak yok, şiir okumak yok, zamansız ve habersiz çekilen videolar yok, kahve diye gidip çay içmek yok, gece yemek yemeye gidip yarım bıraktım diye dünyanın lafını söylemek yok, şakalaşmak yok, beyin fırtınası yapmak yok, şarkılardan kaçmak yok... Yaptığımız hiçbir şey yok. Yapabileceğimiz şeyler de artık hiç olmayacak gibi.

Alışmak beter bir şeymiş. Sevmek daha da beter. Severken bunların başına gelmesi en beteriymiş. En berbat hissettirenmiş. Her gün biraz daha ölüyormuş gibi hissediyorum. Yabancılaştığını gördüğüm her dakika kalbime kazık saplanmış gibi hissediyorum. Paramparça oluyorum.

Ben,
Ben dayanamıyorum bu sessizliğe.
Kör ediyor,
Sağır ediyor,
Nefes alamıyorum.
Vicdanım, hissettirdiği onca şey boğazıma dolanmış bir ip gibi nefesimi kesiyor sanki.


Ben en çok sana inandım.
Yalnızlığımın içinde sakladım ben seni.
Sonra zamanın içinde kaybettim.

Oysa tek başıma kayboluyorum ben,
Gideceğim tek yer, varış noktam sensin.
Yönüm sensin benim çocuk,










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan ...

Paralel Evrenlerde Kararsızlık

Bu zamana kadar sahip olamadığım şeyleri mi sevdim yoksa sevdiğim şeylere mi sahip olamadım bilmiyorum. Bunu zaman içinde anlamaya çalışırken fark ettim ki zaman herkes ve her şey için akıyormuş. Kaybettiğim şey aslında zamanmış. Her şeyi sindirebilirdim belki ama zamansal problemlerin yarattığı duygusal tahribatlarla başa çıkamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz kendimi ödüllendirmek adına kahve yapıyorum. Hava dünden daha soğuk. Gökyüzü grinin ve mavinin en bunaltıcı yönlerini almış kendine. Dün geceden kalan playlist, sarhoş bir insanı andırarak sabahın ilk ışıklarında dahi çalmaya devam ediyor. Üstümdekilere bakmaksızın evin verandasına adım atıyorum. Soğuk kollarımı ısırıyor sanki. Yüzüme çarpan rüzgar, ormanda çekilen kaçış sahnelerini hatırlatıyor. Hissediyorum, üşüyorum, iliklerime kadar çarpıyor ama ne var ki aldırış edesim gelmiyor. Geceleri oturup yıldızları izlediğim, annemden kalan sıkıcı ama bir o kadar da en sevdiği şarabından kokan (nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikri...

Çalılara Takılan Hayatlar

Hayatın bunca kaosuna terk edilmiş olmayı tabi ki dilemezdim ama hiçbir şey düşündüğüm ve istediğim gibi gitmedi. Öyle ki gitmeyecek de.  Paranın ve işin, sevgiye tercih edildiği bir hayatın içinde nefes alıyor olmak canımı ne kadar yakıyor bilemezsiniz. Yokların içinden var etmeye çalıştığım bunca hayat planı, yerini bulamayan kocaman bir sevgi ve başkalarının değer yargıları arasına sıkıştırılmış değer sorunsalı. Nedendir bilinmez başkalarının düşünceleri arasında kaybolmaya can atan insanoğlu, bu düşünceler çerçevesinde hayatını idame ettirmeyi öğreniyor ama kendi kararlarını verebilmeyi ve verdiği kararlarla mutlu olmayı beceremiyor.  İnsanoğlunun insiyatifine bırakılan bu hayatlar ne yazık ki yaşam telaşı içerisinde bölünmeye uğruyor. İş, aile, para, birliktelikler, akadaşlıklar... İstiyoruz ki hayatımız parçalansın ama bütün parçalar bizde kalsın. Peki sonra? Bir araya getirilemediği zamanda elinizde avucunuzda kalan şeyler sadece birbirinden kopmuş parçalar oluyor. Sonr...