Ana içeriğe atla

Çarşamba Sabahı

Çoğu zaman bir şarkıya eşlik ederken buluyorsanız kendinizi, mutlusunuz demektir. Kesin bir yargı olarak düşünün bunu. Düşündüğünüz kadar gerçek olabiliyorsunuz çünkü. Sevdiğiniz kadar atar kalbiniz ve inandığınız kadar varlığınızı hissedebiliyorsunuz.

Giriş cümlelerini sevmesem de her şey orada başlıyor aslında. Nasıl başlarsanız öyle son buluyor cümleleriniz ve her daim günleriniz.
Geç uyanmanın verdiği yorgunluk ve günün yarısını tüketmişliğin getirdiği pişmanlıkla kendime, kendimi affetmem için kahve yaptım. Suyun kaynama noktasına gelmesini beklerken beni yoran şeyin uyku değilde bir takım yaşanmışlıklar olduğunu farkettim.
Telefonum çaldı o sırada. Arayanın O olmamasını dilemiştim odaya giderken. - Yine beceremedim şu dilek işini. - Telefonumun ekranında adı yazıyordu. Gereksiz bir telaş yaşadım bir kaç saniye içinde. Aylar sonra neden aradığına dair hiçbir yakıştırma yapamadım. Kendi kendimle imtihanımı verirken ona özel olarak ayarladığım zil sesi tonu arka fonda geçmişi yad ediyordu. Biraz daha olasılıkları düşünürsem telefonun diğer ucundaki ' terketmenin en çok yakıştığı adam ' sabrını tüketecek ve ben yine olasılıklarımla kalacaktım. Aniden açıverdim. 

- Meraba.
- Meraba nasılsın?

Nasıl olduğumu gerçekten merak mı ediyordu onca aydan sonra ? Ne hakla ! Sanki aylar önce bırakıp gitmemişçesine iyi olmamı mı umuyordu yoksa gerçekten bazı gerçekleri duymak için cesaretini mi toplamıştı.. 
Yine serzenişlerim ön plandaydı.
Aylardır beynimi ve kalbimi yiyip bitiren onca cümleyi söyleme fırsatı bulmuştum. Yalan söylemeyecektim..

- İyiyim, sen nasılsın ?

Neee ! İyi mi ? Bu iyiyim saçmalığı da neydi böyle. Nasılsın diye neden sordum ki aylardır bunu merak edermiş gibi.. Kahretsin ! Standartlaşmış beyin hücrelerimi bu sefer kullanmamam gerekiyordu. Topla kendini ve söylenmesi gereken her şeyi söyle !

- Bildiğin gibi.
- Seninle ilgili bir şeyler bilmeyi bıraktıım.
- Ben.. Özür dilerim.
- Ne için ?
- Tek kelime etmeden gittim.
- Sen gitmeden önce de pek konuşmazdın.
- Evet ama yine de bir şeyler söyleyebilirdim.
- Söylememen işini kolaylaştırdı. Onca zaman sonra zor olanı mı seçmeye karar verdin ?
- Sadece özledim seni..

Bir sessizlik oldu.

" Özledim mi ? Bunca zaman sonra mı ? Bu da ne demek oluyor. Sırf özledin diye hiçbir şey yapmamış gibi beni nasıl arayabilirsin ! " diyemedim. Sustum. Anlamış olacak ki devam etti sözlerine.

- Aramamam gerekiyordu belki de, hayatını bu şekilde alt üst etmeye hakkım yok. Ama tutamadım kendimi. Seni özlemekten alıkoyamadığım gibi aramaktan da alıkoyamadım kendimi. 
- Sana olan kelimelerim tükendi benim. Şimdi hangi cümleyi hangi kelimelerle söylemem gerektiğini bilmiyorum.
- Görüşebilir miyiz ?

Cevabını veremeyeceğim sorulardan bir tanesiydi bu. Beklemediğim gibi ne demem gerektiğini de bilemedim. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ya da bunu gerçekten hakedip haketmediğine karar verebilecek bi beyin hücrem yoktu o sıra da.

- Beşiktaş sahilinde mesela.

Eski günler geldi o an aklıma. Beşiktaş'ın maçının olduğu gün erkenden Kazan 'a gidip Siyah-Beyaz aşkın keyfini çıkarırdık. Sabahları ayılabilmek için Beşiktaş'a gidip deniz kenarında oturur kahve içerdik. Beşiktaş'ı kıskanırdı. Sırf ondan daha çok seviyorum diye.. 

- Pekala.. 
- Çarşamba sabahı ?
- Tamam olur.
- Teşekkür ederim.
- Yapmam gerektiğine inandığım şeyi yapıyorum sadece.
- Peki. Çarşamba görüşürüz o zaman.
- Hoşçakal..


' Beni bekleme ' demek istedim.. 

diyemedim.

Ben gitmedim.
O da gelmedi.
gelseydi arardı.

Ölür gibi oldum çarşamba sabahı.
bi sigara yaktım.
Tanju Okan' ın Kadınım şarkısı çalışıyordu radyoda.

Kahvelerim hep yarım kaldı.

Çarşamba sabahlarını da hiç sevmedim o günden sonra.










Yorumlar

  1. Keşke devamı olsaydı diye okuduğum harika bir yazıydı :( paylaşım için teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. İlham gelirse devamı da gelir :) ben teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Ellerinizden öper :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, kıymet bilmekten falan. Sen

mutlak mutluluk

bu ara pek mutluyum lan gerçi dersleri saldım gidiyo defter kitap yalan oldu dağaldık. kartalcell çıktı geçmek lazım konuşuyosak aşkımızdan falan yani şu sıralar ortamlar pek iyi ne iş anlamadım (: dershaneye test çözmeye gidiyoruz sınıfa uğramadan eve geliyoruz annemde pek rahat kadın alıştı tabi bişi demiyo bıktım lan okuldan sırf sabah ve çıkışlarda dumanlanmak için gidiyorum ortam olsun makara olsun başka bişey değil neyse nikotinin dibine vurmaktayım aç karnınada pek iyi gidiyorki sorma zevki sonum hiç iyi değil patlicam bi günde hadi hayırlısı. karmaşık duygular içindeyim özlem duygusu ağır basmakta tabi kaç gündür sonunda bi görebildim oda görmekse tabi özlüyorumm abi özlüyorum ama umrundamı değil neden? soruyorumda bi cevap yok karmaşaya sokmaktan başka bişey değilsin D* neyse nikotine devam ..

o2.36 *

oyunun adı aşk kan ve gül sen katilsin bense maktül.. istediğin gibi yazıp yönettiğin oyunda başrol oynamak.. daha mutlu olabiliceğim başrol tekliflerini reddederken gelebiliceğim son noktayı hiç düşünmemiştim. sen yazdın. sen yönettin. oyunun bitiminde oyuncu ağlasada sen mutlu oldun.. evet. çünkü başarmıştın. her şey istediğin gibi gitmiş, büyük kazançlar sağlamıştın. bulduğun o saf , aptal aşık oyuncuyu hiç düşünmemiştin. tıpkı kendi sonumu düşünmediğim gibi. Günler geçtikçe daha da bulanıyor renkler. resmimi tamamlayamamaktan korkuyorum. fırçamdaki ıslaklığın ; kendini eskimiş , işe yaramaz bir hale getirmesinden, paletimdeki renklerin yıllanmışlığının bozulmasından, sonrada hayalimi alacalı bir çıkmaza sokmasından korkuyorum. ama tualimi ve renklerimide bir o kadar seviyorum.. Şimdi tualimimi mi tamamlamalıyım ; yoksa öylece bırakıp başkasının en güzel haliyle tamamlamasını mı beklemeliyim ? ne dersiniz , hangisini başarabilirim ? bilemiyorum..