Ana içeriğe atla

Sevmek

sevmek, ama nasıl sevmek?
Elini tutup, yüzüne gülümsemek yeter mi sizce sevmek için? öpücüklerle gösterebilirmisin sevgini? ya da pahali hediyelerle? sevgi sözcüklerine boğmak yetermi karşındakine anlatmak için? yoksa illede beraber zaman mı geçirmek gerekir?
sevmek yürekte başlar bence, anlık sıradan bir sıcaklık değildir o, alev alev yanar, gözlerinden okunur hiç durmadan.
sınavdan sınava sürmen gerekir sevgini, gerçek olup olmadığını anlamak için. herseferinde daha zorlu, her seferinde daha acımasiz davranırsın ona. gözyaşların ile beslenir, benliğin ile aydınlanır sevgi , etin kemiğindir o, en ufak parçana kadar işler her tarafına...
bir balerin kadar zarif, yine de çelik kadar güçlüdür, en ufak bir hayal kırıklığına dayanamazken, dünyaları yıktıracak gücü verir sana, sevmek aynı zamanda acı çekmek demektir, mutlulukların içinde...

hafiza varoldukca geri donusu olmayan eylem.
zamanini vermektir, zaman aralarini doldurmak degil, sabahlari birlikte uyanmaktir... ve yelin sessizliğini gecenin gizemini bakisa bakisa duyumsamaktir.. sonra birbirinin damarlarinda bir kavurgan kan gibi dolanmaktir..
karşılık alamayınca insanı mahveden duygudur (bkz: aşk)
karşındakine belli ettiğin zaman, götünü kaldıran (bkz: seni seviyorum) o lafı söylememize sebep olan şey,sonra da üzüntüye boğan,hayatı allak bullak eden duygu yoğunluğudur..

sevmek sahiplenmenin en güzel biçimidir herhalde, sahiplenmek ise , sevmenin en kötü biçimidir.
manevi anlamda canınızı yaktığında gerçekten acı hissetmenizdir.


" bir başkasının hayatını yaşamaktır " demiş balzac.

Aslında ..

yoktur boyle bısı.hepımızı kandırmıslar zamanında aynı bır varmıs bır yokmuslarla baslayan masallar gıbı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan ...

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, k...

Paralel Evrenlerde Kararsızlık

Bu zamana kadar sahip olamadığım şeyleri mi sevdim yoksa sevdiğim şeylere mi sahip olamadım bilmiyorum. Bunu zaman içinde anlamaya çalışırken fark ettim ki zaman herkes ve her şey için akıyormuş. Kaybettiğim şey aslında zamanmış. Her şeyi sindirebilirdim belki ama zamansal problemlerin yarattığı duygusal tahribatlarla başa çıkamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz kendimi ödüllendirmek adına kahve yapıyorum. Hava dünden daha soğuk. Gökyüzü grinin ve mavinin en bunaltıcı yönlerini almış kendine. Dün geceden kalan playlist, sarhoş bir insanı andırarak sabahın ilk ışıklarında dahi çalmaya devam ediyor. Üstümdekilere bakmaksızın evin verandasına adım atıyorum. Soğuk kollarımı ısırıyor sanki. Yüzüme çarpan rüzgar, ormanda çekilen kaçış sahnelerini hatırlatıyor. Hissediyorum, üşüyorum, iliklerime kadar çarpıyor ama ne var ki aldırış edesim gelmiyor. Geceleri oturup yıldızları izlediğim, annemden kalan sıkıcı ama bir o kadar da en sevdiği şarabından kokan (nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikri...