Ana içeriğe atla

Gittinya

Hani o mesajı attığın an varya.
o zaman pes ettim.
o zaman anladım bensiz yapabileceğini.
4 eylülden beri hayatımı nasıl mahvettin.
nasıl izin verdim hayatım olmana.
nasıl izin verdim herşeyden değerli olmana.
neden engel olmadın.
neden seni sevmeme yardım ettin.
egonu tatmin etmek içinmiydi bunların hepsi.
peki beni hiç düşündün mü ?
bende bıraktıklarını..
keşke hiç bilmeseydin seni sevdiğimi.
tek başıma yaşardım.
daha az ağlar daha fazla hayatta olurdum.
bu gün ölseydim.
tutmasaydınız elimden, o an orda bitseydim tamamen.
içimdeki sen bitmeden ölseydim.

şimdi ne olucak peki ?

sen yoksun.
ben olabilirmiyim ?

17 Ekim.
bitirdin beni.

Tanrım;
ya sen alıcak beni yanına,
yada ben gelicem..

Yorumlar

  1. Her zaman dümdüz ve pürüzsüz kalamayız.Mutlaka ve bir şekilde yaralarımız olur.Bazı yaralar çabuk kabuk bağlarken bazı yaralar asla geçmezler.Asit yaraları gibi..Önemli olan bunları bir karışık bırakmaktansa, düzgünce derleyip toparlamaktır.Yoksa her adım attığımızda ayaklarımıza dolaşacaklar bizi rahatsız edeceklerdir.Ne kadar zor gelsede, ne kadar iyiyim böyle dese de insan, yapmalıdır.Doğumla başlayan ve ölümle biten bir yolda yürürken, bu yolda menzilleri bitene kadar yürüyecek olanlar vardır.Ve onlar var oldukları sürece taşınacak yük daha azalacaktır.Çünkü paylaşmak yaşamı daha farklı anlamaya açılan pencerelerdir.Yeni bakış açıları.Yalnız çözüm bulmak kendine yeni yaralar açmaktan öte bir uğraş değildir çoğu zaman.
    Önemsiz biri içinde çoğu zaman üzülmek boşuna uğraş gelir karşıdaki insana.Senin içinde bu olsun.Değiştirme bunu hiç bir zaman.

    YanıtlaSil
  2. Önemsizde olsa seviyorum biliyosun.
    bi mesaj atıp her şeyi değiştirebilir,yüzümü güldüre bilir,beni bu durumdan kurtarabilirdi.
    ama o uzaktan izlemeyi tercih etti.
    ölmemi göze aldı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Ellerinizden öper :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan ...

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, k...

Paralel Evrenlerde Kararsızlık

Bu zamana kadar sahip olamadığım şeyleri mi sevdim yoksa sevdiğim şeylere mi sahip olamadım bilmiyorum. Bunu zaman içinde anlamaya çalışırken fark ettim ki zaman herkes ve her şey için akıyormuş. Kaybettiğim şey aslında zamanmış. Her şeyi sindirebilirdim belki ama zamansal problemlerin yarattığı duygusal tahribatlarla başa çıkamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz kendimi ödüllendirmek adına kahve yapıyorum. Hava dünden daha soğuk. Gökyüzü grinin ve mavinin en bunaltıcı yönlerini almış kendine. Dün geceden kalan playlist, sarhoş bir insanı andırarak sabahın ilk ışıklarında dahi çalmaya devam ediyor. Üstümdekilere bakmaksızın evin verandasına adım atıyorum. Soğuk kollarımı ısırıyor sanki. Yüzüme çarpan rüzgar, ormanda çekilen kaçış sahnelerini hatırlatıyor. Hissediyorum, üşüyorum, iliklerime kadar çarpıyor ama ne var ki aldırış edesim gelmiyor. Geceleri oturup yıldızları izlediğim, annemden kalan sıkıcı ama bir o kadar da en sevdiği şarabından kokan (nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikri...