Ana içeriğe atla

Gülerken Gözleriniz Kısılmasın

Bazen düşünüyorum da en büyük yanlışı ben yapmışım sanırım.
Uçsuz bucaksız bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyorum kendimi.Yolunu bulamayanlarla aynı havayı soluyorum sanki o ormanda.Her şey birbirine benziyor.Birkaç adımda bir duruyorum.Etrafıma bakıyorum.Kendi çevremde dönüyorum.Tanıdık bir yüz , bir ses arıyorum.Bulamayınca kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini anlıyorum.Buraya kadar nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyorum.Her şey kesik kesik.. Zaman kavramını yitirmiş gibi ne öncesini ne de şimdiyi hatırlayabiliyorum.Korkuyorum.Kandırılıyorum belki de.İnanmam gerektiğini düşündüğüm doğrularım var.Yanlışlanabilir olsalar da bunu yapıcak kimse yok.Yalnız demeye de dilim varmıyor.Öyle de değil aslında.Bulunduğum ortamın, durumun getirilerine maruz kalıyorum.Çaresizim.Elimden gelen şeyleri uygulamaya kalktığımda boşluğa düşüyorum.İster istemez kendimi suçluyorum.Çıkış yolları hep bir şeyler kaybettirir karşılığında.Buna hazırmıyım bilmiyorum.
Her başlangıcım bu sefer farklı olacak hevesleriyle başlayıp, yine mi şeklinde son buluyor. Yorulmuşluğun dışında korkum ön planda. İnsanlara olan güvenim pamuk ipliğine bağlı.
Birine güvenince, hiç bilmediğim bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyorum. Ağaçlara çarpa çarpa yolumu bulmaya çalışıyorum. Bastırdığım onca duygumu bastığım yerlerde bırakıyorum. Umudunu kaybedip yere düşen yapraklar arasında kayboluyor geleceğe dair tüm planlarım, umutlarım, hayallerim.
Eskiden rüzgarlar saçlarımın arasından kayıp gittiğinde korkmazdım. Umudumdu her esinti. Şimdiyse en büyük tedirginliği yaşıyorum nefesime değen en ufak esintide.

...

Geçen gece uykumun olmadığımı fark ederek bir kahve yaptım kendime. Hiç tanımadığım biriyle konuşmak istedim. Yaptım da bunu. Hiç beklenmedik, hiç beklemediğim şekilde gece 1'den sabah 7'ye kadar konuştuk. Konuşabildik. Anlayabildim. Onun da anladığını düşündüm. O an için öyleydi belki de. Herkesten farklıydı. Kurduğum her cümlenin bir sebebi vardı uzun zaman sonra. Ve okuduğum her cümlenin - belki de o anın getirisiydi sadece - ince, tatlı bir naifliği vardı. Seçerek kullandım kelimelerimi. Onun hakkında, kimsenin bilmediği şeyleri merak ettim. Öylesine bir konuşmaydı başlarda. Sonra içimden geldiği gibi değil de , içimden o geldiği gibi devam etti konuşma. Bir an korktum. Sonra kalbimin uzun zaman sonra bu kadar başına buyruk çarptığını hissettim. Bütün bir gece dudağımda bir gülümsemeyle ellerimi üşüttüm. İlk defa nedensizce Ankarayı sevdim. Ve ilk defa nedensizce Ankara'dan nefret ettim.
Konuşma bitmedi. bitiremedim. Ben ki korkumdan, pamuk ipliğine bağlı güvenimden vazgeçip her şeyi yok saydım  o an. Belki dedim.. Belki bu sefer parmak uçlarım boşuna üşümemiştir. O gece parmak uçlarım üşüdü ama hayallerim ısındı, kalbim ısındı.
İlerleyen günlerde parmak uçlarım yavaş yavaş ısındı. Başardın dedim. Sen başardın. Bir zaman sonra ısınan parmak uçlarım tekrar üşümeye başladı. Korktum. Hayallerim üşüdü sonra. Korkuma tedirginlik de eklendi. Kalbim kalmıştı geriye bir tek. Her şey bitmesin diye kendimi zorladım. Kalbimi zorladım. Zorladıkça eskisinden daha fazla üşüdü kalbim. Artık Ankara'dan daha da fazla nefret eder olmuştum. ' Klasik ' kavramının alt başlığı şeklinde yaşadığım her şey bir kaç güne bitiverdi. ' Aynı ve yine' kelimeleri yakıştı o an ki duruma.

Yine yeniden üşüdüm.
ve evet, Ankara'ya karşı sadece nefretim kaldı günler sonra.


O günden sonra anladım,
Gülerken gözleri kısılan kimseyi bu kadar benimseyemezdim artık.


Günler sonra tekrar kahve yaptım kendime.
Bu sefer uyumak içindi.
Onu da sevemedim zamansız gelen her şey gibi.

Bana kalansa Hüsnü Arkan'ın naif ve asla bitmeyecek olan sesi oldu.


Böyleydi.




Böyle oldu.









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan ...

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, k...

Paralel Evrenlerde Kararsızlık

Bu zamana kadar sahip olamadığım şeyleri mi sevdim yoksa sevdiğim şeylere mi sahip olamadım bilmiyorum. Bunu zaman içinde anlamaya çalışırken fark ettim ki zaman herkes ve her şey için akıyormuş. Kaybettiğim şey aslında zamanmış. Her şeyi sindirebilirdim belki ama zamansal problemlerin yarattığı duygusal tahribatlarla başa çıkamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz kendimi ödüllendirmek adına kahve yapıyorum. Hava dünden daha soğuk. Gökyüzü grinin ve mavinin en bunaltıcı yönlerini almış kendine. Dün geceden kalan playlist, sarhoş bir insanı andırarak sabahın ilk ışıklarında dahi çalmaya devam ediyor. Üstümdekilere bakmaksızın evin verandasına adım atıyorum. Soğuk kollarımı ısırıyor sanki. Yüzüme çarpan rüzgar, ormanda çekilen kaçış sahnelerini hatırlatıyor. Hissediyorum, üşüyorum, iliklerime kadar çarpıyor ama ne var ki aldırış edesim gelmiyor. Geceleri oturup yıldızları izlediğim, annemden kalan sıkıcı ama bir o kadar da en sevdiği şarabından kokan (nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikri...