Ana içeriğe atla

Rengi olmayan İstanbul

Ufak ufak değişiklikler oluyor hayatımda.Başka bir şehirde yaşamanın verdiği korkuyla çıkıyorum biraz da yola.Kocaeliden bıktığım gerçeği vardı aylar öncesinde.Bazen gerçekten bıktığım oluyor, olmuyor değil. Ama sevinciyle üzüntüsüyle bunalmışlığıyla geçen bi 20 seneyi birden ardında bırakmaya kıyamıyor insan. Üstelik burası sandığınızdan daha küçük bir yer.Herkesi herkesi tanır.Esnaflar, gölcük çarşısı ailenizdir.Adım başı uğramanız gereken dükkanlar, insanlar vardır.Her şey elinizin altıntadır üstelik.ekmek almak için uzun bi yol yürümezsiniz.Aynı sokakta 12 berberin olduğu bir yerden bahsediyorum.Bi caddeye 15 sokak çıkar burda.

Gideceğim yerden korkuyorum evet.Bu kadar küçük bir yerde doğup büyümüş biri olarak trafiğin hiç eksilmediği, gerekli gereksiz bütün insanların sanki bir anda sokağa çıktığı bir yere gitmek zor geliyor.Evet İSTANBUL' dan bahsediyorum.Çoğu insanın vazgeçemediği, herkesin farklı ve içler acısı bi hikayesinin olduğu İstanbuldan.Şiirlere konu , yazarlara da ilham olan bir kentten bahsediyorum.

En azından yalnız olmadığımı biliyorum.En yakın arkadaşlarımla birlikte yaşicam İstanbulu.İçim rahat biraz da olsa.Üstelik birde haylaz mı haylaz sevgilim var.İstanbulu sevmeme sebep olan adamdan bahsediyorum tahmin etmişsinizdir herhalde.Ben o pek sevgili Beykent Üniverstesinden mezun olurken de umarım yanımda olur.

Hem yanımda
Hem aklımda
Hem kalbimde..


Şimdilik diyeceklerim bu kadar.
Esen kalın.

Yorumlar

  1. İstanbullu olarak bende her zaman kocaeli'ye aşık kaldım üniverste eğitimini komşu ilceniz karamürsel'de aldım her zaman sevdim oraları her zaman hayran kaldım gölcük'ede gelmişliğim var hoş anılarım hatıralarım var sanki kendimi gördüm ;)

    YanıtlaSil
  2. Çok sevindim beğenmenize :) küçük sevimli bir kent ne de olsa sevilmicek gibi değil :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Ellerinizden öper :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Yazmaya başladığım ilk zamanı hatırlıyorum. Benim için oldukça büyük olan bu kaçış zaman içinde tanımlayamadığım ve kelimelerle ifade edemediğim bir şeye dönüştü. Ürün açıklaması gibi sözcüklerimi anlamsızca ard arda sıralayamazdım tabi ki ama yan yana geldiklerinde de ifade eksikliği doğuyordu.  O zamanlar annemden, babamdan, koca bir aileden kaçarken, şimdi bu kaçışın tek bir insana sirayet etmesi kadar aptalca bişey olamazdı. Önüne geçemedim. Kaçtığım her şeyin yerine koyduğum tek bir insanın bu eksikliğe ve aptallığa sebep olmasını aklım almıyor genel olarak. Bu benim suçum gibi hissediyorum çoğu zaman. Annem her zaman insanları çok sevdiğim ve sarılarak sevgimi gösterdiğim için kızardı. O kadar haklıymış ki sevgimin hiçbir insanda bir karşılığı olmadığını kollarımın arası boş kalınca anladım.  Büyüyünce her şey çok farklı bir hale bürünüyormuş ve ben bunu çok geç fark ettim. Ne kadar akıllandığım konusunda kendimle hala ortak bir paydada buluşabilmiş değilim. İnsan ...

E sen bayaa Orospu Çocuğuymuşsun !

Söyle be büyük adam,  ' sayende '  bu kaçıncı 0 (sıfır) ı tüketişim ? Sana ait bütün kelimelerimi tükettim bu gün. Yaptığım en iyi şeyin seni sevmek olduğunu düşündüğüm zamanlara lanet ettim ilk defa. Bunun sebebi sen misin yoksa ben miyim bilinmez. Ama beni hataya sen sürüklemedin,  kendim sürüklendim. Kendim yaptım onca aptallığı. Her defasında inandım.  Güvendim lan güvendim. bu kadar basit miydi seveni kandırmak. Bu kadar mı kolay artık yalan söylemek. Yüzüme bakarken hiç mi için acımadı be adam. Hiç mi gururun yok senin.  Orospu çocukluğu nun bu kadarı da çok fazla. Ben kötü biri değilim. Sadece sessizliği bilirim. Ama artık susmak istemiyorum. İnsanın, sustukça daha da üzüldüğünü biliyorum. Yıprandım. Tükendim. Rüzgarında bi o tarafa bi bu tarafa savruldum. E be vicdansız nasıl yaşarsın sen şimdi o yürekle. Bi de utanmadan, yaptığın onca acımasızlıktan sonra kalkıp bana sevgiden bahsetmez misin.  Ah be oğlum sen ne anlarsın sevgiden, k...

Paralel Evrenlerde Kararsızlık

Bu zamana kadar sahip olamadığım şeyleri mi sevdim yoksa sevdiğim şeylere mi sahip olamadım bilmiyorum. Bunu zaman içinde anlamaya çalışırken fark ettim ki zaman herkes ve her şey için akıyormuş. Kaybettiğim şey aslında zamanmış. Her şeyi sindirebilirdim belki ama zamansal problemlerin yarattığı duygusal tahribatlarla başa çıkamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz kendimi ödüllendirmek adına kahve yapıyorum. Hava dünden daha soğuk. Gökyüzü grinin ve mavinin en bunaltıcı yönlerini almış kendine. Dün geceden kalan playlist, sarhoş bir insanı andırarak sabahın ilk ışıklarında dahi çalmaya devam ediyor. Üstümdekilere bakmaksızın evin verandasına adım atıyorum. Soğuk kollarımı ısırıyor sanki. Yüzüme çarpan rüzgar, ormanda çekilen kaçış sahnelerini hatırlatıyor. Hissediyorum, üşüyorum, iliklerime kadar çarpıyor ama ne var ki aldırış edesim gelmiyor. Geceleri oturup yıldızları izlediğim, annemden kalan sıkıcı ama bir o kadar da en sevdiği şarabından kokan (nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikri...